Özenle Secilmis Anlamli Kisa Hikayeler
Sayfadaki Hikayeler:
- Hayatın Sırrı
- Kimseye Anlatma
- iyilik ve Kötülük Hikayesi
- Avucunuzdaki Kelebek
- İnsanoğlunun büyük çelişkisi
- Kör Kız ( Fedakarlık Yapmak)
- Koza ve Kelebek
- Kavanoz
Özenle Secilmis Anlamli Kisa Hikayeler
Hayata Bakışınızı Değiştirecek etkileyici hikayeler, Kısa Hikaye, Hikaye Örnekleri, Kısa Öykü Ve Hikayeler Hayata dair, kısa, anlamlı, yaşanmış, etkileyici, anlamlı, ilginç, enteresan, yaşanmış, gerçek, örnek, farklı hikayeler, Ödev, Ders Kısa Hikayeler, Sunum ve Seminer anlatılacak, ibretlik hikayeler, Kısa Dini Hikayeler, rehberlik hikayeleri, kişisel gelişim hikayeleri.
En kısa hikâye hangisi?
Emin Nihat Bey'in Müsâmeretnâme (1872-1875) eseri de yedi uzun hikâyeden oluşmaktadır. Samipaşazade Sezai'nin Küçük Şeyler'i Türk edebiyatında modern anlamda kısa hikâyenin başlangıcı kabul edilmektedir. Eser, Batı edebiyatındaki hikâyelerle benzer özellikler göstermektedir.
Bir öykü nasıl başlar?
Öyküye başlamak için girişin en etkin bir şekilde kurgulanması ve devamının getirilmesi gerekir. Bunun için düşünmek için kendinize zaman ayırabilir, yaşadığınız olayları ve anıları gözden geçirebilirsiniz. Giriş cümlesinin klişe olmasından kaçının zira okuyucu devam etme konusunda kararsız kalabilir.
Hikayeler öğüt verir mi?
Hikâye, masal, fıkra, rivayet ve menkıbelerin genel adıdır bu terim. İçinde bir 'hikâye' bulunduran kıssalarla olağanüstü durumlar, din kaynaklı fevkâlâde, kutsal olaylar anlatılarak insanlara ahlakî öğütler vermek amaçlanır.
Hayatın Sırrı
Hayatın Sırrı
Bir gün yaşlı bilgenin sarayına bir adam gelir.
Der ki; bana mutluluğun sırrını söyler misin? Bilge, adama şöyle bir bakar ve içine sıvı yağ konmuş olan bir kaşık verir ve 'bu kaşığı al, sarayımı gez, sonra neler gördüğünü gel bana anlat. Ama sakın ha kaşıktaki yağı dökme' der. 'Peki' der genç adam, içi yağ dolu kaşığı alır ve gezmeye başlar, iki saat sonra tekrar bilgenin yanına gelir. Bilge sorar; 'gezdin mi sarayımı?' Adam gezdim der gibi kafasını sallar. 'Peki, cennet bahçemdeki gülleri gördün mü?' Adam cevaplar 'hayır'. Bilge tekrar sorar; 'Peki yeni doğmuş tayları?' 'Hayır'. 'Mis kokulu çam ağaçlarımı?' 'Hayır'. 'Sarayımın duvarlarında ki çinileri?' 'Hayır'...
Bilge ne sorduysa adam hayır diye cevaplamaktadır. Hayır demekten sıkılan adam 'Kaşıktaki yağı dökmemek için hiçbir şeye bakamadım ki' der. Bilge yağ dolu bir kaşık daha verir, 'al bu kaşığı ve tekrar gez ama bu kez evrenimin güzelliğini görmeden gelme'. Bir - iki saat sonra adam tekrar bilgenin yanına gelir. Daha bilge sormadan heyecanlı bir şekilde gördüklerini anlatmaya başlar.
'Çiftlikte koşan taylar ve anneleri ile oynayan oğlaklar bana çocukluğumu hatırlattı. Bahçenizde ne kadar çok gül var, sayamadım doğrusu. Ama en çok kırmızı gülleri beğendim. Küçük göletteki ördek yavruları da çok sevimliydi. Doğrusu insan bunları seyrederek bir ömür geçirebilir. Sarayınız çok büyük, hele fil ayağına benzeyen o ihtişamlı mermer sütunlar. Özellikle de çinilere çok dikkat ettim. Bunları yapan ustalar çok uğraşmış olmalı...'
Adam o kadar heyecanlıdır ki içi içine sığmamaktadır. 'Pekâlâ', der bilge eliyle dur işareti yaparak, 'kaşığımı verdiğim gibi geriye getirdin mi?' Adam 'tabi getirdim' der. Kaşığı uzatır bilgeye, bir de ne görsün? Kaşıkta hiç yağ kalmamıştır.
'İşte evlat' der durumu gören bilge. 'Mutluluğun sırrı hayatın bütün güzelliklerini yaşamak onların farkına varmaktır. Ama elinde ki bir kaşık yağı da unutmadan.'
Kimseye Anlatma
Kimseye Anlatma
Çölde devesiyle birlikte yürümekte olan bir çöl insanı güçlükle hareket
eden, susuzluktan ölmek üzere olan bir adama rastlamış.
Adam Allah rızası için su istemiş. Devesinden inip bir çare adama
suyundan vermiş. Suyu içen adam birden çöl insanını ittiği gibi deveye
atlayıp kaçmaya başlamış. Çöl insanı arkasından bağırmış:
– Tamam deveyi çalıyorsun ama senden bir ricam var. Sakın bu olandan
kimseye bahsetme.
Bu isteği anlamsız bulan hırsız şaşırmış ve neden diye sormuş…
– Eğer bu yaptığını anlatırsan, bu dilden dile yayılır ve insanlar bir daha
çölde yardıma muhtaç birini görünce yardım etmezler.
Hayat akarken yaptığınız iyiliklere, kötülükle bile cevap verseler, yardıma
ihtiyaç duyacak bir sonraki için yardımseverliğe devam etmek gerekir.
İyilik gibi kötülük de bulaşıcıdır.
iyilik ve Kötülük Hikayesi
iyilik ve Kötülük Hikayesi
Cehalet, bilgi karşısında her zaman daha güçlüdür. Çünkü cehalet
kabadır. Bilgi, nazik.
Kötülük, iyilik karşısında daha güçlüdür.
Kötülük, kaçınılmaz olarak gücü içerir.
Gücü içermediği takdirde kötülük, aciz bir fesatlıktan başka bir şey değildir.
Sonuç olarak; kötü insan, iyi insandan daha güçlüdür. Uygarlık tarihi
bunun örnekleriyle doludur.
Cahil insanın sesi, bilge insandan daha çok ve daha yüksek çıkar. Cahilin
sözü bilgeninkinden daha çok duyulur.
Cahil insan, bilge insana hakim olduğunda felaket ve adaletsizlik
kaçınılmaz olur.
Ama Kötülük ve iyiliğin, cahillik ve bilgeliğin, karanlık ve aydınlığın, siyah
ve beyazın mücadelesi her zaman devam eder.
Hayat akarken, iyilik ve kötülük hikayesi hep olacak.
İyi mi – kötü mü olacağımıza, bilgeliğin mi – cahilliğin mi peşinden
gideceğimize karar vermek ise bizim seçimimiz.
Avucunuzdaki Kelebek
Avucunuzdaki Kelebek
Akıllı iki kız kardeş varmış, bilgiye açlarmış ve okullarındaki, etraflarından
aldıkları bilgi yetersiz olmuş. Yörelerindeki en büyük bilgeye gitmeye,
ondan da bilgi almaya karar vermişler.Bilge adam kızların sorduğu bütün
soruları bilmiş. Kızlar daha fazla bilgi almak için bir süreliğine daha
bilgenin yanında kalmışlar.
Ama sonra bilgenin her sordukları soruyu bilmelerinden sıkılmışlar.
“Bilgenin dahi bilemeyeceği bir soru bulalım” demiş birisi. Kızlardan
biri, bilgenin bile bilemeyeceği bir soru buldum diye sevinmiş. Avucumun
içine bir kelebek alacağım “Avucumun içinde bir kelebek var. Canlı mı,
ölü mü?” diye bilgeye soracağım, ölü derse kelebeği serbest bırakacağım.
Canlı derse, avucumu hafifçe bastıracağım.
Kızlardan biri avucu kapalı bilgeye uzatmış ve sormuş:
– Avucumun içinde bir kelebek var; bilin bakalım canlı mı, ölü mü?
Bilge, kızın gözlerine uzun uzun bakmış ve cevap vermiş:
– Senin elinde kızım senin elinde…
Hayat akarken; iyi veya kötü, güzel veya çirkin, doğru veya yanlış,
mutluluk veya hüzün, avucunuzdaki kelebek gibi sizin elinizde…
İnsanoğlunun büyük çelişkisi
İnsanoğlunun büyük çelişkisi
Eflatun’a iki soru sormuşlar. Birincisi: “İnsanoğlunun sizi en çok şaşırtan
davranışları nedir?“
Eflatun şöyle cevap vermiş: “Çocukluktan sıkılırlar ve büyümek için
acele ederler. Ne var ki çocukluklarını özlerler…
Para kazanmak için sağlıklarını yitirirler. Ama sağlıklarını geri almak
için de para öderler…
Yarından endişe ederken bugünü unuturlar. Dolayısıyla ne bugünü,
ne de yarını yaşarlar…
Hiç ölmeyecek gibi yaşarlar. Ancak hiç yaşamamış gibi ölürler...”
Sıra gelmiş ikinci soruya: “Peki sen ne teklif ediyorsun?”Bilge yine
sıralamış:
Kör Kız ( Fedakarlık Yapmak)
Kör Kız ( Fedakarlık Yapmak)
Kör olduğu için kendisinden nefret eden kör bir kız vardı.
Nefret etmediği tek kişi ise her zaman yanında olduğu için ona sevgi
duyduğu erkek arkadaşıydı. Erkek arkadaşına dünyayı görebilseydi
onunla evleneceğini söyledi.
Bir gün birisi ona bir çift göz bağışladı; ameliyat sonunda, erkek arkadaşı
da dahil olmak üzere her şeyi görebiliyordu. Erkek arkadaşı ona, “Artık
dünyayı gördüğüne göre benimle evlenir misin?” diye sordu.
Kız, erkek arkadaşının da kör olduğunu görünce şok oldu ve onunla
evlenmeyi reddetti. Erkek arkadaşı gözyaşları içinde uzaklaştı ve daha
sonra ona şöyle bir mektup yazdı:
“Sana verdiğim gözlerime iyi bak canım.”
Hikayeden çıkarılacak ders: Bu hikayeden siz de çok anlamlar
çıkarabilirsiniz. Koşullarımız değiştiğinde, düşüncemiz de değişir.
Koza ve Kelebek
Koza ve Kelebek
Bir gün, bir kozada küçük bir delik açıldı ve bir adam bedenini bu
küçücük delikten çıkarmaya çalışan kelebeği saatlerce seyretti.
Sonra, kelebek sanki daha fazla ilerlemek istemiyormuş gibi durdu. Sanki,
ilerleyebileceği kadar ilerlemişti ve artık daha fazla ilerleyemiyordu. Ve
adam, kelebeğe yârdım etmeye karar verdi. Eline bir makas aldı ve kozayı
keserek deliği büyüttü.
Kelebek kolayca dışarı çıktı.
Fakat bedeni kocaman ve kanatları kuru ve buruşuktu.
Adam, kelebeği izlemeye devam etti, çünkü zamanla kanatlarının büyüyüp
bedenini taşıyabilecek kadar genişleyebileceğini umut ediyordu.
Fakat bu olmadı!
kelebek için gerekli olduğuydu, çünkü bu, Allah´ın, yasam sıvısının
kelebeğin bedeninden kanatlarına doğru akmasını sağlamak için bulduğu
yoldu, böylece kelebek kozadan kurtulduğu anda uçmaya hazır
olabilecekti.
Bazen mücadeleler, hayatımızda tam olarak gerek duyduğumuz
şeylerdir. Eğer Allah , hayatımıza hiçbir engelle karsılaşmadan devam
etmemize izin verseydi sakat kalırdık.
Simdi ve daha sonra olabileceğimiz kadar güçlü olmazdık. Asla
uçamazdık.
Kavanoz
Kavanoz
“Küçük şeylere gereğinden çok önem verenler elinden büyük işler
gelmeyenlerdir.” Eflatun
Zamanın etkin ve verimli bir biçimde kullanılması konusunda zaman
zaman kurslar düzenleyen bir uzman işte bu kurslardan birinde, çoğu
gözde mesleklerde çalışan öğrencilerine:
“Hadi, küçük bir sınav yapalım.” demiş. Ve masanın üzerine kocaman bir
kavanoz koymuş. Sonra bir torbadan irice kaya parçaları çıkarmış, dikkatle
üst üste koyarak kavanozun içine yerleştirmiş. Kavanozda taş parçası için
yer kalmayınca sormuş:
“Kavanoz doldu mu?” Sınıftaki herkes,“
Evet, doldu.” yanıtını vermiş.
“Demek doldu.” demiş hoca. Hemen eğilip bir kap dolusu küçük çakıl
“Kavanoz doldu mu?” İşin sanıldığı kadar basit olmadığını sezmiş olan
öğrenciler,
“Hayır, tam da dolmuş sayılmaz” demişler.
“Aferin” demiş zaman kullanım hocası. Masanın altından bu kez de bir kap
dolusu kum çıkartmış. Kumu kaya parçaları ve küçük taşların
arasındaki bölgeler tümüyle doluncaya kadar dökmüş. Ve sormuş
yeniden:
“Kavanoz doldu mu?”
“Hayır, dolmadı!” diye bağırmış öğrenciler. Yine “Aferin” demiş hoca. Bir
sürahi su çıkarıp kavanozun içine dökmeye başlamış. Sormuş:
“Bu gördüklerinizden nasıl bir ders çıkardınız?” Atılgan bir öğrenci hemen
fırlamış:
“Şu dersi çıkarttık. Günlük iş programınız ne kadar dolu olursa olsun,
her zaman yeni işler için zaman bulabilirsiniz.”
“Hayır” demiş öğretmen. “Çıkartılması gereken asıl ders şu: Eğer büyük
taş parçalarını baştan kavanoza koymazsanız daha sonra asla
koyamazsınız. Ve tabii, herkesin kendi kendisine sorması gereken
soruyu sormuş:
“Hayatınızdaki büyük taş parçaları hangileri? Onları ilk iş olarak
kavanoza koyuyor musunuz? Yoksa kavanozu kumlarla ve suyla
doldurup büyük parçaları dışarıda mı bırakıyorsunuz?“
Hayatınızda en çok önem verdiğiniz değerler, işler nelerdir? Siz bu
değerleri, işleri belirleyip, öncelik sırasına göre bunları
değerlendiremezseniz, sahip olmak istediklerinize ulaşamazsınız.
Sahip olduklarınızda sizi başarılı ve mutlu kılmaz.
not: başarı ve mutluluk için yaz tatilinizde ve hayatınızın her döneminde
büyük taşlara öncelik verin.